الْاَحْقَافِ

Ahkaf Suresi

Ahkaf Suresi 1 . Ayet

حٰمٓ

١

Hâ-Mîm

Hâ Mîm.

Ahkaf Suresi 2 . Ayet

تَنْز۪يلُ

الْكِتَابِ

مِنَ

اللّٰهِ

الْعَز۪يزِ

الْحَك۪يمِ

٢

Tenzîlu-lkitâbi mina(A)llâhi-l’azîzi-lhakîm(i)

Kitab'ın indirilişi, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafındandır.

Ahkaf Suresi 3 . Ayet

مَا

خَلَقْنَا

السَّمٰوَاتِ

وَالْاَرْضَ

وَمَا

بَيْنَهُمَٓا

اِلَّا

بِالْحَقِّ

وَاَجَلٍ

مُسَمًّىۜ

وَالَّذ۪ينَ

كَفَرُوا

عَمَّٓا

اُنْذِرُوا

مُعْرِضُونَ

٣

Mâ ḣaleknâ-ssemâvâti vel-arda vemâ beynehumâ illâ bilhakki ve ecelin musemmâ(en)(c) velleżîne keferû ‘ammâ unżirû mu’ridûn(e)

Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları hak ve hikmete uygun olarak ve belirli bir süre için yarattık. İnkar edenler ise, uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler.

Ahkaf Suresi 4 . Ayet

قُلْ

اَرَاَيْتُمْ

مَا

تَدْعُونَ

مِنْ

دُونِ

اللّٰهِ

اَرُون۪ي

مَاذَا

خَلَقُوا

مِنَ

الْاَرْضِ

اَمْ

لَهُمْ

شِرْكٌ

فِي

السَّمٰوَاتِۜ

ا۪يتُون۪ي

بِكِتَابٍ

مِنْ

قَبْلِ

هٰذَٓا

اَوْ

اَثَارَةٍ

مِنْ

عِلْمٍ

اِنْ

كُنْتُمْ

صَادِق۪ينَ

٤

Kul eraeytum mâ ted’ûne min dûni(A)llâhi erûnî mâżâ ḣalekû mine-l-ardi em lehum şirkun fî-ssemâvât(i)(s) îtûnî bikitâbin min kabli hâżâ ev eśâratin min ‘ilmin in kuntum sâdikîn(e)

De ki: "Allah'ı bırakıp da taptıklarınızı gördünüz mü? Bana gösterin, yeryüzünden neyi yaratmışlardır? Yoksa göklerin yaratılışında onların bir ortaklığı mı var? Eğer doğru söyleyenler iseniz bundan önceki bir kitap, yahut bir bilgi kalıntısı olsun getirin bana!"

Ahkaf Suresi 5 . Ayet

وَمَنْ

اَضَلُّ

مِمَّنْ

يَدْعُوا

مِنْ

دُونِ

اللّٰهِ

مَنْ

لَا يَسْتَج۪يبُ

لَـهُٓ

اِلٰى

يَوْمِ

الْقِيٰمَةِ

وَهُمْ

عَنْ

دُعَٓائِهِمْ

غَافِلُونَ

٥

Vemen edallu mimmen yed’û min dûni(A)llâhi men lâ yestecîbu lehu ilâ yevmi-lkiyâmeti vehum ‘an du’â-ihim ġâfilûn(e)

Kim, Allah'ı bırakıp da, kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan daha sapıktır? Oysa onlar, bunların tapınmalarından habersizdirler.

Ahkaf Suresi 6 . Ayet

وَاِذَا

حُشِرَ

النَّاسُ

كَانُوا

لَهُمْ

اَعْدَٓاءً

وَكَانُوا

بِعِبَادَتِهِمْ

كَافِر۪ينَ

٦

Ve-iżâ huşira-nnâsu kânû lehum a’dâen vekânû bi’ibâdetihim kâfirîn(e)

İnsanlar (kıyamet günü) toplandığında, o taptıkları kendilerine düşman oluverir, onların ibâdetlerini de inkâr ederler.

Ahkaf Suresi 7 . Ayet

وَاِذَا

تُتْلٰى

عَلَيْهِمْ

اٰيَاتُنَا

بَيِّنَاتٍ

قَالَ

الَّذ۪ينَ

كَفَرُوا

لِلْحَقِّ

لَمَّا

جَٓاءَهُمْۙ

هٰذَا

سِحْرٌ

مُب۪ينٌۜ

٧

Ve-iżâ tutlâ ‘aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâle-lleżîne keferû lilhakki lemmâ câehum hâżâ sihrun mubîn(un)

Âyetlerimiz onlara açıkça okunduğu zaman, o küfredenler kendilerine geldiğinde Hak (kitap Kur'an) için, düşünmeden "Bu, apaçık bir büyüdür" dediler.

Ahkaf Suresi 8 . Ayet

اَمْ

يَقُولُونَ

افْتَرٰيهُۜ

قُلْ

اِنِ

افْتَرَيْتُهُ

فَلَا

تَمْلِكُونَ

ل۪ي

مِنَ

اللّٰهِ

شَيْـٔاًۜ

هُوَ

اَعْلَمُ

بِمَا

تُف۪يضُونَ

ف۪يهِۜ

كَفٰى

بِه۪

شَه۪يداً

بَيْن۪ي

وَبَيْنَكُمْۜ

وَهُوَ

الْغَفُورُ

الرَّح۪يمُ

٨

Em yekûlûne-fterâh(u)(s) kul ini-fteraytuhu felâ temlikûne lî mina(A)llâhi şey-â(en)(s) huve a’lemu bimâ tufîdûne fîh(i)(s) kefâ bihi şehîden beynî vebeynekum(s) vehuve-lġafûru-rrahîm(u)

Yoksa, "Onu uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Eğer ben onu uydurmuşsam, Allah'tan gelecek olana (cezaya) karşı siz benim için hiçbir şey yapamazsınız. O, sizin, hakkında (düşüncesizce) yaygara kopardığınız şeyi daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda şâhit olarak O yeter! O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir."

Ahkaf Suresi 9 . Ayet

قُلْ

مَا

كُنْتُ

بِدْعاً

مِنَ

الرُّسُلِ

وَمَٓا

اَدْر۪ي

مَا

يُفْعَلُ

ب۪ي

وَلَا

بِكُمْۜ

اِنْ

اَتَّبِعُ

اِلَّا

مَا

يُوحٰٓى

اِلَيَّ

وَمَٓا

اَنَا۬

اِلَّا

نَذ۪يرٌ

مُب۪ينٌ

٩

Kul mâ kuntu bid’an mine-rrusuli vemâ edrî mâ yuf’alu bî velâ bikum(s) in ettebi’u illâ mâ yûhâ ileyye vemâ enâ illâ neżîrun mubîn(un)

De ki: "Ben türedi bir peygamber değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sâdece bana vahyedilene uyarım. Ben sâdece apaçık bir uyarıcıyım."

Ahkaf Suresi 10 . Ayet

قُلْ

اَرَاَيْتُمْ

اِنْ

كَانَ

مِنْ

عِنْدِ

اللّٰهِ

وَكَفَرْتُمْ

بِه۪

وَشَهِدَ

شَاهِدٌ

مِنْ

بَن۪ٓي

اِسْرَٓائ۪لَ

عَلٰى

مِثْلِه۪

فَاٰمَنَ

وَاسْتَكْـبَرْتُمْۜ

اِنَّ

اللّٰهَ

لَا

يَهْدِي

الْقَوْمَ

الظَّالِم۪ينَ۟

١٠

Kul eraeytum in kâne min ‘indi(A)llâhi ve kefertum bihi ve şehide şâhidun min benî isrâ-île ‘alâ miślihi fe-âmene vestekbertum(s) inna(A)llâhe lâ yehdî-lkavme-zzâlimîn(e)

De ki: "Ne dersiniz? Şâyet bu, Allah katından ise ve siz onu inkâr etmişseniz, İsrailoğullarından bir şâhit de bunun benzerini (Tevrat'ta görerek) şahitlik edip inandığı halde, siz yine de büyüklük taslamışsanız (haksızlık etmiş olmaz mısınız?). Şüphesiz Allah zâlimler topluluğunu doğru yola iletmez."

Ahkaf Suresi 11 . Ayet

وَقَالَ

الَّذ۪ينَ

كَفَرُوا

لِلَّذ۪ينَ

اٰمَنُوا

لَوْ

كَانَ

خَيْراً

مَا

سَبَقُونَٓا

اِلَيْهِۜ

وَاِذْ

لَمْ

يَهْتَدُوا

بِه۪

فَسَيَقُولُونَ

هٰذَٓا

اِفْكٌ

قَد۪يمٌ

١١

Ve kâle-lleżîne keferû lilleżîne âmenû lev kâne ḣayran mâ sebekûnâ ileyh(i)(c) ve-iż lem yehtedû bihi feseyekûlûne hâżâ ifkun kadîm(un)

İnkâr edenler, inananlar için, "Eğer o Kur'an iyi bir şey olsaydı, onlar onu kabulde, bizi geçemezlerdi" dediler. Onunla doğru yolu bulamadıkları için; "Bu eski bir uydurmadır" diyecekler.

Ahkaf Suresi 12 . Ayet

وَمِنْ

قَبْلِه۪

كِتَابُ

مُوسٰٓى

اِمَاماً

وَرَحْمَةًۜ

وَهٰذَا

كِتَابٌ

مُصَدِّقٌ

لِسَاناً

عَرَبِياًّ

لِيُنْذِرَ

الَّذ۪ينَ

ظَلَمُواۗ

وَبُشْرٰى

لِلْمُحْسِن۪ينَ

١٢

Vemin kablihi kitâbu mûsâ imâmen ve rahme(ten)(c) ve hâżâ kitâbun musaddikun lisânen ‘arabiyyen liyunżira-lleżîne zalemû ve buşrâ lilmuhsinîn(e)

Bundan önce bir rehber ve bir rahmet olarak Mûsâ'nın kitabı da vardı. Bu ise, onu doğrulayan ve zulmedenleri uyarmak, iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap diliyle indirilmiş bir kitaptır.

Ahkaf Suresi 13 . Ayet

اِنَّ

الَّذ۪ينَ

قَالُوا

رَبُّنَا

اللّٰهُ

ثُمَّ

اسْتَقَامُوا

فَلَا

خَوْفٌ

عَلَيْهِمْ

وَلَا

هُمْ

يَحْزَنُونَۚ

١٣

İnne-lleżîne kâlû rabbuna(A)llâhu śümme-stekâmû felâ ḣavfun ‘aleyhim velâ hum yahzenûn(e)

"Şüphesiz Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de.

Ahkaf Suresi 14 . Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ

اَصْحَابُ

الْجَنَّةِ

خَالِد۪ينَ

ف۪يهَاۚ

جَزَٓاءً

بِمَا

كَانُوا

يَعْمَلُونَ

١٤

Ulâ-ike ashâbu-lcenneti ḣâlidîne fîhâ cezâen bimâ kânû ya’melûn(e)

Onlar cennetliklerdir. Yapmakta olduklarına karşılık, orada sürekli kalacaklardır.

Ahkaf Suresi 15 . Ayet

وَوَصَّيْنَا

الْاِنْسَانَ

بِوَالِدَيْهِ

اِحْسَاناًۜ

حَمَلَتْهُ

اُمُّهُ

كُرْهاً

وَوَضَعَتْهُ

كُرْهاًۜ

وَحَمْلُهُ

وَفِصَالُهُ

ثَلٰثُونَ

شَهْراًۜ

حَتّٰٓى

اِذَا

بَلَغَ

اَشُدَّهُ

وَبَلَغَ

اَرْبَع۪ينَ

سَنَةًۙ

قَالَ

رَبِّ

اَوْزِعْن۪ٓي

اَنْ

اَشْكُرَ

نِعْمَتَكَ

الَّت۪ٓي

اَنْعَمْتَ

عَلَيَّ

وَعَلٰى

وَالِدَيَّ

وَاَنْ

اَعْمَلَ

صَالِحاً

تَرْضٰيهُ

وَاَصْلِحْ

ل۪ي

ف۪ي

ذُرِّيَّت۪يۚ

اِنّ۪ي

تُبْتُ

اِلَيْكَ

وَاِنّ۪ي

مِنَ

الْمُسْلِم۪ينَ

١٥

Ve vassaynâ-l-insâne bivâlideyhi ihsânâ(en)(s) hamelet-hu ummuhu kurhen ve vada’at-hu kurhâ(en)(s) ve hamluhu ve fisâluhu śelâśûne şehrâ(an)(c) hattâ iżâ beleġa eşuddehu ve beleġa erba’îne seneten kâle rabbi evzi’nî en eşkura ni’meteke-lletî en’amte ‘aleyye ve ’alâ vâlideyye ve-en a’mele sâlihan terdâhu ve aslih lî fîżurriyyetî(s) innî tubtu ileyke ve-innî mine-lmuslimîn(e)

Biz insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır. Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca şöyle der: "Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım."

Ahkaf Suresi 16 . Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ

الَّذ۪ينَ

نَتَقَبَّلُ

عَنْهُمْ

اَحْسَنَ

مَا

عَمِلُوا

وَنَتَجَاوَزُ

عَنْ

سَيِّـَٔاتِهِمْ

ف۪ٓي

اَصْحَابِ

الْجَنَّةِۜ

وَعْدَ

الصِّدْقِ

الَّذ۪ي

كَانُوا

يُوعَدُونَ

١٦

Ulâ-ike-lleżîne netekabbelu ‘anhum ahsene mâ ‘amilû ve netecâvezu ‘an seyyi-âtihim fî ashâbi-lcenne(ti)(s) va’de-ssidki-lleżî kânû yû’adûn(e)

İşte, yaptıklarının iyisini kabul edeceğimiz ve günahlarını bağışlayacağımız bu kimseler cennetlikler arasındadırlar. Bu, onlara öteden beri yapılagelen doğru bir va'ddir.

Ahkaf Suresi 17 . Ayet

وَالَّذ۪ي

قَالَ

لِوَالِدَيْهِ

اُفٍّ

لَكُمَٓا

اَتَعِدَانِن۪ٓي

اَنْ

اُخْرَجَ

وَقَدْ

خَلَتِ

الْقُرُونُ

مِنْ

قَبْل۪ي

وَهُمَا

يَسْتَغ۪يثَانِ

اللّٰهَ

وَيْلَكَ

اٰمِنْۗ

اِنَّ

وَعْدَ

اللّٰهِ

حَقٌّۚ

فَيَقُولُ

مَا

هٰذَٓا

اِلَّٓا

اَسَاط۪يرُ

الْاَوَّل۪ينَ

١٧

Velleżî kâle livâlideyhi uffin lekumâ eta’idâninî en uḣrace ve kad ḣaleti-lkurûnu min kablî vehumâ yesteġîśâni(A)llâhe veyleke âmin inne va’da(A)llâhi hakkun feyekûlu mâ hâżâ illâ esâtîru-l-evvelîn(e)

Anne ve babasına, "Öf size! Benden önce nice nesiller gelip geçmiş iken, beni tekrar diriltilecek olmakla mı tehdit ediyorsunuz?" diyen kimseye onlar Allah'a sığınarak, "Yazıklar olsun sana! İman et, Allah'ın va'di gerçektir" diyorlar, o da, "Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir" diyordu.

Ahkaf Suresi 18 . Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ

الَّذ۪ينَ

حَقَّ

عَلَيْهِمُ

الْقَوْلُ

ف۪ٓي

اُمَمٍ

قَدْ

خَلَتْ

مِنْ

قَبْلِهِمْ

مِنَ

الْجِنِّ

وَالْاِنْسِۜ

اِنَّهُمْ

كَانُوا

خَاسِر۪ينَ

١٨

Ulâ-ike-lleżîne hakka ‘aleyhimu-lkavlu fî umemin kad ḣalet min kablihim mine-lcinni vel-ins(i)(s) innehum kânû ḣâsirîn(e)

İşte onlar, kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş topluluklar içinde, haklarında o sözün (azabın) gerçekleştiği kimselerdir. Şüphesiz onlar ziyana uğrayanlardır.

Ahkaf Suresi 19 . Ayet

وَلِكُلٍّ

دَرَجَاتٌ

مِمَّا

عَمِلُواۚ

وَلِيُوَفِّيَهُمْ

اَعْمَالَهُمْ

وَهُمْ

لَا

يُظْلَمُونَ

١٩

Ve likullin deracâtun mimmâ ‘amilû(s) ve liyuveffiyehum a’mâlehum vehum lâ yuzlemûn(e)

Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. (Bu da) Allah'ın onlara yaptıklarının karşılığını tastamam vermesi içindir. Aslâ kendilerine haksızlık yapılmaz.

Ahkaf Suresi 20 . Ayet

وَيَوْمَ

يُعْرَضُ

الَّذ۪ينَ

كَفَرُوا

عَلَى

النَّارِۜ

اَذْهَبْتُمْ

طَيِّبَاتِكُمْ

ف۪ي

حَيَاتِكُمُ

الدُّنْيَا

وَاسْتَمْتَعْتُمْ

بِهَاۚ

فَالْيَوْمَ

تُجْزَوْنَ

عَذَابَ

الْهُونِ

بِمَا

كُنْتُمْ

تَسْتَكْبِرُونَ

فِي

الْاَرْضِ

بِغَيْرِ

الْحَقِّ

وَبِمَا

كُنْتُمْ

تَفْسُقُونَ۟

٢٠

Ve yevme yu’radu-lleżîne keferû ‘alâ-nnâri eżhebtum tayyibâtikum fî hayâtikumu-ddunyâ vestemta’tum bihâ felyevme tuczevne ‘ażâbe-lhûni bimâ kuntum testekbirûne fî-l-ardi biġayri-lhakki vebimâ kuntum tefsukûn(e)

İnkâr edenler ateşe sunuldukları gün, (onlara şöyle denir:) "Dünyadaki hayatınızda güzelliklerinizi bitirdiniz, onların zevkini sürdünüz. Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı, alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız."

Ahkaf Suresi 21 . Ayet

وَاذْكُرْ

اَخَا

عَادٍۜ

اِذْ

اَنْذَرَ

قَوْمَهُ

بِالْاَحْقَافِ

وَقَدْ

خَلَتِ

النُّذُرُ

مِنْ

بَيْنِ

يَدَيْهِ

وَمِنْ

خَلْفِه۪ٓ

اَلَّا

تَعْبُدُٓوا

اِلَّا

اللّٰهَۜ

اِنّ۪ٓي

اَخَافُ

عَلَيْكُمْ

عَذَابَ

يَوْمٍ

عَظ۪يمٍ

٢١

Veżkur eḣâ ‘âdin iż enżera kavmehu bil-ahkâfi ve kad ḣaleti-nnużuru min beyni yedeyhi vemin ḣalfihi ellâ ta’budû illa(A)llâhe innî eḣâfu ‘aleykum ‘ażâbe yevmin ‘azîm(in)

Kendisinden önce ve sonra uyarıcıların gelip geçmiş olan Âd kavminin kardeşini (Hûd'u) hatırla. Hani Ahkâf'taki kavmini, "Ancak Allah'a ibadet edin, çünkü ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum" diye uyarmıştı.

Ahkaf Suresi 22 . Ayet

قَالُٓوا

اَجِئْتَنَا

لِتَأْفِكَنَا

عَنْ

اٰلِهَتِنَاۚ

فَأْتِنَا

بِمَا

تَعِدُنَٓا

اِنْ

كُنْتَ

مِنَ

الصَّادِق۪ينَ

٢٢

Kâlû eci/tenâ lite/fikenâ ‘an âlihetinâ fe/tinâ bimâ te’idunâ in kunte mine-ssâdikîn(e)

Onlar ise, "Sen bizi ilahlarımızdan alıkoymak için mi geldin? Doğru söyleyenlerden isen bizi tehdit ettiğin şeyi başımıza getir" dediler.

Ahkaf Suresi 23 . Ayet

قَالَ

اِنَّمَا

الْعِلْمُ

عِنْدَ

اللّٰهِۘ

وَاُبَلِّغُكُمْ

مَٓا

اُرْسِلْتُ

بِه۪

وَلٰكِنّ۪ٓي

اَرٰيكُمْ

قَوْماً

تَجْـهَلُونَ

٢٣

Kâle innemâ-l’ilmu ‘inda(A)llâhi ve ubelliġukum mâ ursiltu bihi velâkinnî erâkum kavmen techelûn(e)

Hûd, "(Bu konudaki) bilgi ancak Allah katındadır. Ben size, benimle gönderileni tebliğ ediyorum. Fakat ben sizi câhillik eden bir kavim olarak görüyorum" dedi.

Ahkaf Suresi 24 . Ayet

فَلَمَّا

رَاَوْهُ

عَارِضاً

مُسْتَقْبِلَ

اَوْدِيَتِهِمْۙ

قَالُوا

هٰذَا

عَارِضٌ

مُمْطِرُنَاۜ

بَلْ

هُوَ

مَا

اسْتَعْجَلْتُمْ

بِه۪ۜ

ر۪يحٌ

ف۪يهَا

عَذَابٌ

اَل۪يمٌۙ

٢٤

Felemmâ raevhu ‘âridan mustakbile evdiyetihim kâlû hâżâ ‘âridun mumtirunâ(c) bel huve mâ-sta’celtum bih(i)(s) rîhun fîhâ ‘ażâbun elîm(un)

O azabı vâdilerine doğru yayılan bir bulut olarak gördüklerinde, "Bu bize yağmur getiren bir buluttur" dediler. Hûd, "Hayır, o sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. İçinde elem dolu azabın bulunduğu bir rüzgârdır" dedi.

Ahkaf Suresi 25 . Ayet

تُدَمِّرُ

كُلَّ

شَيْءٍ

بِاَمْرِ

رَبِّهَا

فَاَصْبَحُوا

لَا

يُرٰٓى

اِلَّا

مَسَاكِنُهُمْۜ

كَذٰلِكَ

نَجْزِي

الْقَوْمَ

الْمُجْرِم۪ينَ

٢٥

Tudemmiru kulle şey-in bi-emri rabbihâ fe-asbehû lâ yurâ illâ mesâkinuhum(c) keżâlike neczî-lkavme-lmucrimîn(e)

"O, Rabbimin emriyle her şeyi yerle bir eder." Derken evlerinden başka hiçbir şeyleri görünmez hâle geldiler. İşte biz, suç işleyen toplumu böyle cezalandırırız.

Ahkaf Suresi 26 . Ayet

وَلَقَدْ

مَكَّنَّاهُمْ

ف۪يمَٓا

اِنْ

مَكَّنَّاكُمْ

ف۪يهِ

وَجَعَلْنَا

لَهُمْ

سَمْعاً

وَاَبْصَاراً

وَاَفْـِٔدَةًۘ

فَمَٓا

اَغْنٰى

عَنْهُمْ

سَمْعُهُمْ

وَلَٓا

اَبْصَارُهُمْ

وَلَٓا

اَفْـِٔدَتُهُمْ

مِنْ

شَيْءٍ

اِذْ

كَانُوا

يَجْحَدُونَ

بِاٰيَاتِ

اللّٰهِ

وَحَاقَ

بِهِمْ

مَا

كَانُوا

بِه۪

يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟

٢٦

Ve lekad mekkennâhum fîmâ in mekkennâkum fîhi ve ce’alnâ lehum sem’an ve ebsâran ve ef-ideten femâ aġnâ ‘anhum sem’uhum velâ ebsâruhum velâ ef-idetuhum min şey-in iż kânû yechadûne bi-âyâti(A)llâhi ve hâka bihim mâ kânû bihi yestehzi-ûn(e)

Andolsun, size vermediğimiz imkân ve iktidarı onlara vermiştik. Kendilerine kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri kendilerine bir yarar sağlamadı. Çünkü Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. Alaya aldıkları şey onları kuşattı.

Ahkaf Suresi 27 . Ayet

وَلَقَدْ

اَهْلَكْنَا

مَا

حَوْلَكُمْ

مِنَ

الْقُرٰى

وَصَرَّفْنَا

الْاٰيَاتِ

لَعَلَّهُمْ

يَرْجِعُونَ

٢٧

Ve lekad ehleknâ mâ havlekum mine-lkurâ ve sarrafnâ-l-âyâti le’allehum yerci’ûn(e)

Andolsun, biz çevrenizdeki memleketleri de yok ettik. (Doğru yola) dönsünler diye âyetleri tekrar tekrar açıkladık.

Ahkaf Suresi 28 . Ayet

فَلَوْلَا

نَصَرَهُمُ

الَّذ۪ينَ

اتَّخَذُوا

مِنْ

دُونِ

اللّٰهِ

قُرْبَاناً

اٰلِهَةًۜ

بَلْ

ضَلُّوا

عَنْهُمْۚ

وَذٰلِكَ

اِفْكُهُمْ

وَمَا

كَانُوا

يَفْتَرُونَ

٢٨

Felevlâ nasarahumu-lleżîne-tteḣażû min dûni(A)llâhi kurbânen âlihe(ten)(s) bel dallû ‘anhum(c) ve żâlike ifkuhum vemâ kânû yefterûn(e)

Allah'ı bırakıp ona yakınlık sağlamaları için edindikleri ilahlar kendilerine yardım etseydi ya!? Aksine onları yüzüstü bırakarak uzaklaşıp kayboldular. Bu onların yalanı ve uydurmakta oldukları şeydir.

Ahkaf Suresi 29 . Ayet

وَاِذْ

صَرَفْنَٓا

اِلَيْكَ

نَفَراً

مِنَ

الْجِنِّ

يَسْتَمِعُونَ

الْقُرْاٰنَۚ

فَلَمَّا

حَضَرُوهُ

قَالُٓوا

اَنْصِتُواۚ

فَلَمَّا

قُضِيَ

وَلَّوْا

اِلٰى

قَوْمِهِمْ

مُنْذِر۪ينَ

٢٩

Ve-iż sarafnâ ileyke neferan mine-lcinni yestemi’ûne-lkur-âne felemmâ hadarûhu kâlû ensitû(s) felemmâ kudiye vellev ilâ kavmihim munżirîn(e)

Hani Kur'an'ı dinlemek üzere cinlerden bir grubu sana yöneltmiştik. Onlar, onun huzuruna gelince birbirlerine, "Susun!" dediler. Kur'an'ın okunması bitince de uyarıcı olarak kavimlerine döndüler.

Ahkaf Suresi 30 . Ayet

قَالُوا

يَا

قَوْمَنَٓا

اِنَّا

سَمِعْنَا

كِتَاباً

اُنْزِلَ

مِنْ

بَعْدِ

مُوسٰى

مُصَدِّقاً

لِمَا

بَيْنَ

يَدَيْهِ

يَهْد۪ٓي

اِلَى

الْحَقِّ

وَاِلٰى

طَر۪يقٍ

مُسْتَق۪يمٍ

٣٠

Kâlû yâ kavmenâ innâ semi’nâ kitâben unzile min ba’di mûsâ musaddikan limâ beyne yedeyhi yehdî ilâ-lhakki ve-ilâ tarîkin mustakîm(in)

Dediler ki: "Ey kavmimiz! Şüphesiz biz, Mûsâ'dan sonra indirilen, kendinden önceki kitapları doğrulayan, gerçeğe ve doğru yola ileten bir kitap dinledik."

Ahkaf Suresi 31 . Ayet

يَا

قَوْمَنَٓا

اَج۪يبُوا

دَاعِيَ

اللّٰهِ

وَاٰمِنُوا

بِه۪

يَغْفِرْ

لَكُمْ

مِنْ

ذُنُوبِكُمْ

وَيُجِرْكُمْ

مِنْ

عَذَابٍ

اَل۪يمٍ

٣١

Yâ kavmenâ ecîbû dâ’iya(A)llâhi ve âminû bihi yaġfir lekum min żunûbikum ve yucirkum min ‘ażâbin elîm(in)

"Ey kavmimiz! Allah'ın dâvetçisine uyun, ona iman edin ki, günahlarınızı bağışlasın ve sizi elem dolu bir azaptan kurtarsın."

Ahkaf Suresi 32 . Ayet

وَمَنْ

لَا

يُجِبْ

دَاعِيَ

اللّٰهِ

فَلَيْسَ

بِمُعْجِزٍ

فِي

الْاَرْضِ

وَلَيْسَ

لَهُ

مِنْ

دُونِه۪ٓ

اَوْلِيَٓاءُۜ

اُو۬لٰٓئِكَ

ف۪ي

ضَلَالٍ

مُب۪ينٍ

٣٢

Vemen lâ yucib dâ’iya(A)llâhi feleyse bimu’cizin fî-l-ardi veleyse lehu min dûnihi evliyâ(u)(c) ulâ-ike fî dalâlin mubîn(in)

Kim Allah'ın davetçisine uymazsa, yeryüzünde Allah'ı âciz bırakacak değildir. Kendisi için Allah'tan başka dostlar da bulunmaz. İşte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler.

Ahkaf Suresi 33 . Ayet

اَوَلَمْ

يَرَوْا

اَنَّ

اللّٰهَ

الَّذ۪ي

خَلَقَ

السَّمٰوَاتِ

وَالْاَرْضَ

وَلَمْ

يَعْيَ

بِخَلْقِهِنَّ

بِقَادِرٍ

عَلٰٓى

اَنْ

يُحْيِيَ

الْمَوْتٰىۜ

بَلٰٓى

اِنَّهُ

عَلٰى

كُلِّ

شَيْءٍ

قَد۪يرٌ

٣٣

Eve lem yerav enna(A)llâhe-lleżî ḣaleka-ssemâvâti vel-arda velem ya’ye biḣalkihinne bikâdirin ‘alâ en yuhyiye-lmevtâ(c) belâ innehu ‘alâ kulli şey-in kadîr(un)

Gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah'ın, ölüleri diriltmeye gücünün yeteceğini görmediler mi? Evet şüphesiz O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.

Ahkaf Suresi 34 . Ayet

وَيَوْمَ

يُعْرَضُ

الَّذ۪ينَ

كَفَرُوا

عَلَى

النَّارِۜ

اَلَيْسَ

هٰذَا

بِالْحَقِّۜ

قَالُوا

بَلٰى

وَرَبِّنَاۜ

قَالَ

فَذُوقُوا

الْعَذَابَ

بِمَا

كُنْتُمْ

تَكْفُرُونَ

٣٤

Ve yevme yu’radu-lleżîne keferû ‘alâ-nnâri eleyse hâżâ bilhakk(i)(s) kâlû belâ verabbinâ(c) kâle feżûkû-l’ażâbe bimâ kuntum tekfurûn(e)

İnkâr edenlere ateşe sunuldukları gün, "Bu gerçek değil miymiş?" denir. Onlar, "Evet, Rabbimize andolsun ki gerçekmiş" derler. Allah, "Öyle ise inkâr etmekte olduğunuzdan dolayı azabı tadın!" der.

Ahkaf Suresi 35 . Ayet

فَاصْبِرْ

كَمَا

صَبَرَ

اُو۬لُوا

الْعَزْمِ

مِنَ

الرُّسُلِ

وَلَا

تَسْتَعْجِلْ

لَهُمْۜ

كَاَنَّهُمْ

يَوْمَ

يَرَوْنَ

مَا

يُوعَدُونَۙ

لَمْ

يَلْبَثُٓوا

اِلَّا

سَاعَةً

مِنْ

نَهَارٍۜ

بَلَاغٌۚ

فَهَلْ

يُهْلَكُ

اِلَّا

الْقَوْمُ

الْفَاسِقُونَ

٣٥

Fasbir kemâ sabera ulû-l’azmi mine-rrusuli velâ testa’cil lehum(c) ke-ennehum yevme yeravne mâ yû’adûne lem yelbeśû illâ sâ’aten min nehâr(rin)(c) belâġ(un)(c) fehel yuhleku illâ-lkavmu-lfâsikûn(e)

(Ey Muhammed!) O halde yüksek azim sahibi peygamberlerin sabretmesi gibi sabret. Onlar için acele etme. Onlar tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, sanki dünyada gündüzün bir anından başka kalmadıklarını sanırlar. Bu bir duyurudur. Ancak yoldan çıkmış olan topluluk helak edilir.